Öğrenciler, 180 işgünü ve yaklaşık 8 ay süren eğitim-öğretim yılı maratonunun yorgunluğunu 3 ay sürecek yaz tatilinde atacak.
2010-2011 eğitimöğretim yılı ise 20 Eylül 2010 Pazartesi başlayacak.
Karne sendromuna dikkat!
Türkiye'de 15 milyondan fazla öğrenci, 18 Haziran Cuma günü ile bir eğitim ve öğretim yılını daha bitirmiş olacak. Ancak yaz tatilinin gelişi, aynı zamanda 'karne kaygısını' beraberinde getiriyor. Karne korkusunu yenmede aileye ve eğitimcilere büyük görev düşüyor. DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi'nden Uzman Psikolog Açelya Şahin Fırat, karne döneminde öğrencilerin ve ailelerin yaşadıkları sendromu ve çözüm önerilerini bizlerle paylaştı.
Karne günleri, öğrencilik yaşamının en önemli günlerinden biri belki de
Bu özel gün bazıları için coşku, sevinç ve gurur duygusu yaratırken; bazıları için ise utanç, korku ve üzüntülü anlara neden olabiliyor. Karne alma zamanı aileler de en az çocukları kadar heyecan yaşıyorlar ya da sıkılıyorlar. DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi'nden Uzman Psikolog Açelya Şahin Fırat, karnenin sonuç olduğunu belirterek, bu sonuca gelene kadar çocuğun sorumlulukları konusunda ailenin onu nasıl eğittiğine dikkat çekiyor. Açelya Şahin Fırat, Çocuğunuza sonuç odaklı değil, süreç odaklı olmayı öğretin. Başarının ya da başarısızlığın nasıl oluştuğunu anlamasına yardımcı olun. O zaman çocuğunuz sorunlara çözüm bulabilen, sonuçların her zaman değiştirilebileceğine inanan olumlu bir zihinsel yaklaşım geliştirebilir. Başarısızlıklar karşısında hemen pes etmez. Bu nedenle karneyi çocuğunuzu yargılamak için değil, onun genel davranışlarını değerlendirmek için bir araç olarak kabul edin. Karne sendromunu aşmasında ona yardımcı olmalısınız açıklamasında bulundu.
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi'nden Uzman Psikolog Açelya Şahin Fırat karne döneminde çocukların hissettikleri kaygı ve ailelerin nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
KARNE VE SINAV KAYGISI YAŞAMAMAK BİR SORUN MUDUR?
Gerçekçi olmayan bu korkunun normal sınırlar üzerinde yaşanması ne kadar sağlıksız ise bir öğrencinin sınavlar, notlar ve karne konusunda hiç kaygı yaşamaması da bir sorundur. Kaygı bizim var olmamız ve yaşamımızı devam ettirmemiz için belli ölçülerde gerekli olan bir duygudur. Öğrenci ertesi günkü sınavı ile ilgili bir kaygı taşıyacak ki sınavına çalışsın, aldığı düşük not onda bir kaygıya vesile olsun ve bir sonraki sınavına daha iyi hazırlansın. Veya karnede kırık not olsun ki yaz tatilini akademik açıdan daha yararlı geçirsin. Ancak bazen iyi anneler-babalar çocukların bu sağlıklı süreci yaşamalarına izin vermiyorlar. Onların sorumluluklarını kendi üzerlerine alarak ödevlerini yaptırıyorlar, çantalarını hazırlıyorlar, karneye kırık not geleceğini duyunca gidip öğretmenlere yalvarıyorlar. Dolayısıyla çocuklarının yerine düşünen anne - babalar, onların kendi davranışlarının sonuçları ile başa çıkmalarına izin vermiyorlar. Bu durum, çocukların olumsuz sonuçlarını yaşamadıkları için benzer hataları tekrar etmeleri ile sonuçlanabiliyor.
NİÇİN SINAVLARA, ALINAN NOTLARA VE YILIN SONUNDAKİ KARNELERE ANLAMLAR YÜKLÜYORUZ VE KAYGI YARATIYORUZ?
Sınavlar bir ölçme aracıdır ve kişinin o konudaki bilgi birikimini ölçer. Not ise bu bilgi birikiminin birimidir. Aynı bir terazinin ağırlık ölçtüğü ve biriminin ağırlığı olduğu gibi
Teraziye çıktığımızda kilomuzu öğreniriz sadece. Boyumuz, kalp atış hızımız, tansiyonumuz, kan değerlerimiz hakkında en ufak bir bilgi vermez. Bunları öğrenmek için başka değerlendirme araçları kullanmak gerekir. Nasıl bir teraziden bu değerlendirmeleri yapmasını beklemiyorsak sınavların da çocuğumuzun nasıl bir evlat, nasıl bir insan, akıl veya zekâ olduğu konusunda bir değerlendirme yapamayacağını da bilmemiz gerekir. Durup düşündüğümüzde bunun farkına varabiliyoruz belki, ama iş gerçek yaşama geldiğinde bunu davranışa dökmek pek de kolay olmuyor. Aldığı düşük notu size söylediğinde çocuğunuza Biz senden sadece derslerine çalışmanı bekliyoruz. Senin bir tek sorumluluğun bu
Ben senden temizlik yapmanı, çamaşır, bulaşık yıkamanı beklemiyorum. Bir tek işin var onu da yapmıyorsun. İşte sonunda da bu notla karşıma geliyorsun! diye çıkıştığınız olmuyor mu? Veya yüksek bir not aldığında bile Peki diğerleri kaç aldı? Herkes yüksek almış zaten. Herhalde sınav kolaydı diye başarıyı görmemezlikten geldiğiniz olmuyor mu? Bu ve buna benzer birçok örnek bizim aslında sınavları gerçek anlamlarından çok kendi yüklediğimiz anlamlarla değerlendirdiğimizi gösteriyor. Sonuç olarak sınav kaygısı veya karne korkusu gibi aslında hiç de gerçekçi olmayan bir tehdit durumunu hep birlikte yaratmış oluyoruz. Bunu sadece bireysel davranışlarımızla değil, toplumca yapıyoruz.
Karne döneminde kaygı taşıyan öğrencilerin ailelerin tutumları nasıl oluyor?
Her ailenin bugünde çocuğuna olan tutumu farklı olabiliyor. Kimisi çok büyük bir heyecanla sonucu beklerken, kimileri ise ilgisiz ve umursamaz olabiliyorlar. Özellikle çalışan ebeveynler, aile içi ilişkilerde sorun yaşayanlar kendi sıkıntılarıyla o kadar meşgul oluyorlar ki, çocuğu için çok önemli olan bu günde çocuğunun heyecanını bile fark edemeyebiliyor. Eğer ebeveyn çocuğunun karnesindeki notları önemsemesini istiyorsa, karneyi öncelikle kendisinin önemsemesi gerekiyor. Bununla birlikte, anne ve babanın karneyi önemserken nasıl bir tutum içinde olduğu da çok önemlidir. Yaşamın her alanında çocuğuna karşı otoriter olan ebeveynler, kötü bir karne karşısında çocuklarını cezalandırabilir. Ya da hep hoşgörülü, korumacı olan ebeveyn, kötü notları hiç önemsemeyip, sorumsuzluğu neredeyse ödüllendirebilir. İki tutum da yanlıştır. Doğrusu, iyi notlar için çocuğu tebrik etmek, kötü notlar için ise nedenlerini araştırıp düzeltmesi için ona rehberlik etmektir.
PEKİ ANNE VE BABALAR NE YAPILMALI?
Karne kırık not ile geldikten sonra bunu değiştirme şansımız yoktur. Ancak, çocuk ile bu sonuca sebep olan davranış biçimleri konuşulup neden-sonuç ilişkileri kurmak önemlidir. Eğer ki çocuk Zaten herkese düşük verdi
Zaten şöyle bir hoca
Zaten böyle
diye savunmalarla yapıcı olmayan neden-sonuç ilişkileri içine giriyorsa çocuğu doğru neden-sonuç ilişkileri içine çekmek yararlı olacaktır. Peki, öğretmenin beklentileri yüksek olabilir. Sen bu beklentileri karşılamak için neler yaptın? şeklinde çocuğun cevabı beklenir ve Daha fazlasını yapabilir miydin? gibi sorular yöneltilebilir. Sonuç olarak, olumlu veya olumsuz her deneyim bir olgunlaşma vesilesidir. Bizler, çocuk ve genç eğitiminde profesyonel olarak çalışan kişiler veya anne - babalar, onların bu olgunlaşma sürecinde yaşadıklarından doğru mesajları almalarında ve sağlıklı tutum değişikliklerine gitmelerinde yol gösterici olmalı ve destek vermeliyiz.
Şahin Fırat ayrıca karne döneminde ailelerine şu önerilerde de bulundu:
- Onu suçlamayın.
- Bağırmayın, tehdit etmeyin, dövmeyin.
- Başkalarıyla kıyaslamayın
- Etiketlemeyin, tembelsin, sorumsuzsun gibi sözlerden kaçının.
- Hakaret etmeyin.
- Sevginizden mahrum bırakmayın.
haberturk.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.