Hepimiz okuduğumuz okulumuzun, evimizin önünden, dağlarımızdan, yaylalarımızda nostalji siyah beyaz yada şimdilerde olduğu gibi renkli fotoğraflar olmuştur mutlaka. Ne güzeldir okul anıları, yayla anıları, çobanlık anıları, askerlik anıları hele hele memleket anıları… Kişinin memleketine büyük sevdası ve hasreti varsa anılarımızda ki fotoğraf makinaları bir anda flaşları patlatır yüreğimize. O memleketimizin resimleri nasılda alıp götürür sizi kendi sıcak yüreğine memleket denince.
Siz çok uzun cümleyle başlarsınız karşınıza binlerce virgül çıkar ama bir türlü noktaya varamazsınız işte. Memleket böyle derin bir sevda. Noktasına varılmaz up uzun bir cümledir. İnsanoğlunun en büyük korkuları arasında gurbet vardır. Siz gurbete gider selamın aleyküm dersiniz, gurbet aleyküm selam demez sesinize. Meçhul olup dönüp kendi yüreğinize, duymadı herhâlde dersiniz.
Hani çarsıda pazarda görürsünüz ya atkılı teyzeleri içinizden yüreğinizin o sıcak şivesiyle ‘aha valla bizim oralı’ dersiniz. Yâda hani şapkalı amca görürsünüz ya ‘hey gidi emektar emmim nerden nereye ‘ dersiniz. Onlar ki bir yorucu ömrün şahitleri. Ah yok mudur memlekete girişteki Şebinkarahisar tabelası insanın yüreğini titreten, baba ocağı...
Memleket bazen sığınak,
Bazen başak,
Bazen yeşil bir yaprak.
Memleket son umut
Son sevda, son nefes, son dokunuş, son durak.
Memleket vazgeçilmez istek.
Vazgeçilmez göç, vazgeçilmez uğrak,
Vazgeçilmez toprak…
EROL KAYIKÇI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.